2 Ekim 2012 Salı

bir tür yalnızlık

  olabilecek en normal gündü. Okuldan çıkmış, evine yollanmıştı. Bütün ailesi ölmüş kendisi tek kalmış olduğu için bütün ev ona kalmıştı. Birde babasından kalan emekli aylığı. On dokuz yaşında lise son sınıf öğrencisiydi. Dersler ve okul onu pek ilgilendirmiyordu. O, daha çok yazmak için dünyaya gelmiş gibiydi. Evet yazar olacaktı, bunu kafasına koymuştu. Daha kendine bir tarz belirlememişti ama Bukowski ve Kerouac ona çok yakın geliyordu. Onlar gibi yazmayı istiyordu. Bunu ne kadar başarabileceğini bilmiyordu ama en azından ndeneyecekti. Okuyup yazmadığı zamanlar barlara takılırdı. Biraz içer, gece yarısı eve dönerdi. Kapıyı kapatır, kuru sessizliğin hükmettiği odalarda ailesinin yokluğuna küfürler savurur, bazen de ağlardı. Sarhoşken bile onların orda olmasını umut ederdi. Bir gün eve geldiğinde onların orda olmasına şaşırmazdı mesela. Bunu her gün yaşıyordu çünkü. Mahallede içmediği bar yoktu. Bazen bir şarap şişesiyle sokağa çıkar sokakta içerdi. Ama evinde içmemişti hiç. Evde içmezdi. Bunun, ailesine saygısızlık olacağını düşünürdü. Bir defa aşık olmuştu, o da ucuz bir bar konsomatrisiydi. Aslında ona en çok koyan eve geldiğinde ''nerdeydin lan sen?'' diyen bir babanın veya sık sık okula gelen paranoyak bir annenin yokluğuydu. Yaşarlarken bu hallerine isyan ederdi. Şimdi ona isyan edememek koyuyordu. Nereye gitti o anne baba, nereye gitti o boklar ? Daha önce bir ebeveyne sahip olmasa o kadar koymazdı bu yalnızlık. Ama bir zamanlar vardı işte, ama şimdi yoktu işte. Evet, ona da koyan bu. Diğer insanlar da birkaç gün arayıp hal hatır soruyorlar, sonra onlar da kesiyorlar. keşke hiç sormasalardı, sormasalardı da kesmeselerdi. İşte ona koyan buydu. Belki de koymuyordu, bilmiyorum. Ama her durumda insana birşeyler koyuyordu. Ve asla sonu gelmiyordu. Böyle bir hikayesi vardı onun da. Onun, o adı meçhul kendi meçhul insanın. Ne zamandan beri görmüyorum onu, belkide hiç olmadı, bilmiyorum. Bu onun hikayesi, onun ve benim hikayem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder