3 Eylül 2012 Pazartesi

savunma ve ejderhanın gücü

     Yorgundum o an jürinin önüne çıkarken özgürlükten daha fazla istediğim tek şey biraz uykuydu.
      bir mahkemeye çıkmıştım, hakim gözlerini bana dikmiş, anlat!! diyordu. Anlatacak o kadar çok şey vardı ki. Ama nereden başlasam asla bilemedim. Bu hakim, belli ki dindar ve milliyetçi bir kişilikti. Bunu yüzünden anlıyordum. Bu hakim kahvede arkadaşlarıyla muhabbet eder, tüm ''atayizleri'' ipe dizme planı yapar, bunu biliyorum. Nasıl mı?? bu benim bilinçaltımda. Hakim tekrar etti, Anlat!!
     nerden başlasam bilmem, hakim bey. Ben daha kendimi tanımadan diğer insanları tanıdım. Diğer insanların arasında acizleri, düşkünleri, ve din hastalığına tutulanları gördüm. Ve onların dili bana zehir gibi cümleler akıtırken, ben onlara neden demedim. Onlara baktım ve neden olmasın? dedim. Onlar beni zararlı bir adam olarak göz önüne attı, ama ben bir karıncayı bile incitemem, kavga ettiğim adamdan ertesi gün özür dilerim. Beni tanıyan kimse benim düşmanım değildir. Ben şahıslar tarafından değil, toplum tarafından afaroz edildim. Ben insanı bir cevher olarak görüyorum. Ben hiç kimsenin malını çalmadım, hiç kimseyi kırmadım, ben her zaman mantığımın haklılığını göstererek onlara seslendim. Bazıları bana mantık değil din!! dediler. Ama ben onları dinlemedim. Eğer sizin dininiz doğruyu emrediyorsa, mantığı da yanında istiyor demektir, dedim. Yalan mı söyledim. Ben bir insana baktığımda zincirlere vurulmuş bir çocuk görüyorum ve o çocuğa baktığımda uyuyan bir aslan görüyorum. Ben o aslanı uyandırmak için varım, şayet önce insanı zincirlerinden kurtarmam lazımdı. Ben bunu istedim, ben inşaat işçisinin bile okuyan düşünen bir insan olduğu adil bir toplum istedim. Ben sokaklarımızı temizleyen çöpçünün de devlet işlerini yöneten bir memurun da aynı seviyede olmasını istedim. Ben eşitlik istedim. Bütün bunlara rağmen siz bana komünist dediniz. Peki sorarım size, komünizmden başka esitliği savunan bir sistem olamaz mı? komünizm kötü bir şey mi? Ben çocuklar saf bilgi ile şenlensin istedim. Ben çocuklar kandırılmasın, onlar da insan olduğunun farkında olsun istedim. Ben makinelerin, bilgisayarların birilerinin halka hükmetmesi için değil halkın kendisinin üretip kendisinin kullanması için var olmasını istedim. Yüzüme alaycı bakıyorsunuz, ne çok şey istemişim meğer!! sizler zincirlerinizi kaybetmek istemiyorsunuz. Zincirleriniz olmadan bir uçurumdan aşağı yuvarlanacağınızı sanıyorsunuz. Ama bilmelisiniz ki dünya, sadece uçurumdan ibaret değil. Belki inanamayacaksınız ama, o korktuğunuz uçurum aslında hiç var olmadı. Siz gözlerinizi açtığınız an, uçurumun aslında var olmadığını anlayacaksınız. Ve belki kendinize kızacaksınız. Ama bana kesinlikle kızacaksınız. Diyeceksiniz ki neden daha önce bize haber vermedin? neden daha çok yazmadın, daha çok anlatmadın?? ben o gün geldiğinde başımı öne eğmek istemem. Ben yinede mutlu olurum, kızsanız dahi, sövseniz dahi. Ama ben ekseriyetle o gün bana teşekkür edilmesini isterim. Hayır beni lider olarak kabul atmek değil, sadece küçük bir teşekkür. Veya gülen gözler, bu bana kesinlikle daha çok şey anlatır. Ben hiç bir zaman lider olmak istemedim. Bazen oldum doğrudur ama bunu hiç mi hiç istemedim. Liderler evrimin gereğidir. Ama insanoğlunun evrimi bunu aşacak niteliklere ulaştı bence. Nietzche bize üst insandan bahsetmişti. Bana kalırsa üst insan lidersiz insandır. Çünkü o kendi bedenine ve aklına liderdir. nerde lidersiz bir toplum görseniz. İşte bunlar üst insan topluluğu diyebilirsiniz. Ama bu nietzche'yi de aşan bir şey. Eminim ki onun aklına bile gelmemiştir böyle bir toplum. John lennon bunu düşünmüştür ama ''imagine'' da bahsettiği ''devletin, dinin olmadığı bir dünya hayal edin.'' Cümlesi de tam olarak üst insan topluluğunun yaşadığı dünyadır. Yada üstinsanların hayal ettiği dünyadır. Hakim bey, ben zihni çeşitli  düşüncelerle kaynayan bir insanım. Sürekli düşünür sürekli yazarım. Beni kodese atsanız bile düşüncelerimi durduramazsınız. Ancak beni idam etmeniz gerekir. Bu da haketmediğim bir ceza yediğim için halkı ayaklandıracaktır. Yani bu düşünce fırtınasından asla kaçışınız yok. Ya devrimin içinde olun ya da dışında kalıp sağlam bir tokat yemeyi bekleyin. Ayaklarım soğuk alıyor, dışarıda kuvvetli bir rüzgar esiyor olmalı, bu devrimin rüzgarıdır. istersen benim gibi sen de bir yelken aç ve uzak adaları uzak düşünceleri keşfet ya da o rüzgarın senin gemini batırmasını bekle. Seçim senin.
    hakim beni dinledi ve yanındakilere bir şeyler fısıldadı. o an bayıldım, zor bir auraydı. her şey bulanmıştı. Bütün işçiler, acı çekenler bana kendini tanıttı. Geliyoruz dediler. Geliyoruz!
    uyandığımda iki askerin kollarımdan beni kodese götürdüklerini gördüm. Kayıtsız kalmaya çabalayan yüzlerinde derin bir keder vardı. O an beni değil muhtemelen çocuğunun okul masraflarnı düşünüyorlardı. Bu beni de ağlattı. Hayır onların suratları ağlamıyordu, ruhları ağlıyordu. Ve ben bunu biliyordum. Çünkü ben ruhumun farkındaydım, ve bu tanrıyla konuşmak gibiydi. Önümde beliren ejderha önce önümde başını eğdi sonra sonra ağzından çıkan alevlerle beni yakmaya başladı.
  o an uyanmıştım. Masanın üzerinde sızıp kalmak kadar kötü bir uyuma şekli yok dedim kendi kendime. Sonra ejderhanın ne anlama geldiğini istemeden de olsa kendime açıkladım. Bu halk uyuyan bir ejderhadı, ben onu uyandıracağım, önce bana itaat edecekler sonra beni yakacaklar. boşver dedim kendime. zaten günde iki paket sigarayla daha ne kadar yaşabilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder